
Tarihte, dönemin önemli oyuncularının aynı çatı altında buluştukları, başarı için birlikte ter döktükleri birçok efsane kadro kurulmuştur. 95 Ajax, 2003 Real Madrid, 2009 Barcelona bunlardan bazıları… Fakat bir tanesi vardır ki tüm futbolseverlerin aklında kalıcı yer etmiştir: 2005 AC Milan kadrosu.
Bugün kime sorsanız, kendi çocukluğunda izlediği dönem onlar için hep daha başkadır. O zamanki oynanan futbol daha bir güzel, futbolcular daha kalitelidir. Bu sadece futbol için geçerli değil elbette. İnsanlar nostaljiyi, çocuk yaşta maruz kaldığı şeyleri daha çok sevme eğilimindedirler. Bununla ilgili yapılmış birçok psikolojik deney ve ortaya atılmış çeşitli teoriler de bulunmaktadır. Benim de içinde bulunduğum 90’lar nesli için futbol dendiğinde akla gelen ilk takımlardan biri olan Milan, özellikle 2005 yılındaki kadrosuyla tarihe adını yazmıştır. Eğer sosyal medya hesaplarınız varsa aşağıdaki resmi görmemiş olma ihtimaliniz oldukça düşüktür.

Kimileri 2005 Milan kadrosunun tarihin en iyi kadrosu olup olmadığını tartışırken; bırakın tarihin en iyi kadrosunu, Milan tarihinin bile en iyi kadrosu olmadığını söyleyen futbolseverler de vardır. Çünkü ortada bir 88/89 Milan kadrosu gerçeği bulunmaktadır. Arrigo Sacchi’nin oluşturduğu, 3 Hollandalı (Rijkaard, Gullit, Van Basten) başta olmak üzere; kaptan Baresi, genç Maldini ve Donadoni gibi isimlerden oluşmuş, döneme damga vurmuş bir kadrodur.
Bu kadroyu, yaşı yetenler veya futbol tarihine meraklı futbolseverler -haklı olarak- daha öne koyabilir; ama kendimin de dâhil olduğu 90’lar jenerasyonuna futbolu sevdiren ve birçoğunu Milanista hâline getiren takım 2000’lerin ilk yarısındaki Milan takımıdır. Bunların içinde de en öne çıkanı 2005 Milan kadrosu olmuştur. Özellikle ülkemizde bu kadro öyle bir kült hâline gelmiştir ki; o takımı izleyebilmiş olmak bugün bir övünç kaynağı olarak anlatılmaktadır. Hatta sosyal medyada “Peki, efsane Milan kadrosunu sayabiliyor musun?” şeklinde bir meme bile oluşmuştur. 2003 ve 2007 yıllarında Şampiyonlar Ligi’ni kazanan kadroların aksine neden bu kadro daha çok öne çıkmaktadır? Herkesin aklına farklı bir fikir gelebilir. Bana göre bunun sebebi, muhtemelen ideal on birin tümünün daha önce başarı kazanmış isimlerden kurulu olması ve kendi mevkiinde akla ilk gelen isimlerden oluşuyor olmasıdır. İnsanların sosyal medyada, geçmişte izledikleri futbola olan özlemini bu kadro üzerinden gidermesi de iyice popülerleşmesini, efsane hâlini almasını sağlamıştır.
Her şey tamam da kale?
Efsane kadronun bana göre bir tane sorunlu mevkii vardı: Kaleci.
Dida’nın koruduğu kalede o sene Serie A’da 28, şampiyonlar liginde ise 9 gol yenmişti. Bu sayılar çok iyi olsa da bunu Dida’nın başarısından çok, savunma hattının ve takım savunmasının başarısı olarak görmek gerekir. İçinde bulunduğu kadronun kalitesi ve zamanın video oyunlarında yüksek ratingli oluşu üst düzey bir kaleci algısı yaratsa da o yıllarda en yukarılarda olan Buffon ve Casillas gibi isimlerin, ne yazık ki oldukça gerisindedir Dida.
Savunma bizim işimiz!
Kişisel olarak iyi savunma yapan takımları izlemeyi daha çok sevmişimdir ve başarılı savunmacılara ayrı bir sempati duyarım. Bu yüzden takımın savunma hattı benim için efsane kadronun en efsane bölümünü oluşturuyor.

Sağ bekte gelmiş geçmiş en iyi bekler arasında sayılacak Cafu, stoperde yine tarihin en iyilerinden Alessandro Nesta ve partneri Jaap Stam, sol bekte ise takımımızın ve İtalya’nın efsanesi Paolo Maldini.
Kalenin sorunlu olduğunu söylemiştik. Yaptığı hatalarla Dida çok da güven vermiyordu. Bu yüzden savunma hattına büyük iş düşüyordu. Takıma yıllarını vermiş, “babadan” Milanlı Maldini 2 nesil efsane Milan kadrosunun ortak oyuncularından bir tanesi. Futbol oynadığı süre boyunca hep üst düzey oyunculara karşı savunma yapmış, kariyeri başarılarla dolu, efsane kadronun kaptanı. Giydiği forma numarası emekli edilecek kadar kulüpte iz bırakmış, kırmızı-siyah forma ile özdeşleşmiş, efsane.
Stoper tandemini oluşturan ikiliden Alessandro Nesta birçok futbolsevere göre oynadığı dönemin en iyi stoperiydi. Geçirdiği sakatlıklar performansının inişli çıkışlı gözükmesine sebebiyet verse de sahada olduğunda kötü performans gösterdiği pek görülmemiştir. Kendisi ile özdeşleşmiş 13 numara ise İtalya’da onu örnek alan birçok stoper oyuncusunun –belki de ona biraz daha fazla benzemiş olmak için- hâlâ sırtında bulunmaktadır.
Diğer stoperimiz Jaap Stam, daha önce Manchester United ile Premier Lig şampiyonlukları ve Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yaşamış, iri cüssesi ve fiziksel görünüşüyle dahi rakip hücumcuları korkutan, kaya gibi bir stoperdir. Onu Manchester United’dan gönderen Sir Alex Ferguson daha sonra bundan “en büyük pişmanlığım” diye bahsedecektir. Oradan, önce Lazio’ya ve 2004 yılında Milan’a geçen Stam, katıldığı ilk sezonunda efsane kadronun değişmez isimlerinden olmuştur.
Savunmanın sağında Brezilya milli takımının 142 kez ile hâlâ en çok formasını giymiş futbolcusu olan Cafu yer almaktaydı. Bugün dünyanın en iyi sağ beki kim diye sorulsa yüzde doksan Cafu cevabını duyarsınız. Savunma yönü dışında teknik bir oyuncu olmasıyla sağ kanadı komple kullanabilen, o zamanlar bugünkü kadar popüler olmayan ofansif bek tanımının gelişmesini sağlayan 2 dünya kupası sahibi bir futbolcudur.
Efsane mi, Yılan mı?
Kimi Milanista’nın çok sevdiği, kiminin de hain olarak gördüğü, baklava orta sahanın en gerisinde oynayan oyuncu: Andrea Pirlo. Nam-ı diğer: “L’architetto”

Mimar, maestro, başbakan… Bunlar Pirlo’ya yakıştırılan lakaplardan bazıları. Savunmanın önünde oynayan, İtalyanların regista dediği geriden oyun kuran oyuncuydu Andrea Pirlo. Atakları o başlatır, oyunun temposunu düzenler ve boşluk gördüğünde adrese teslim paslar atarak takımın belki de en önemli bölgesini doldururdu. Çocukken İnter taraftarı olmasına ve İnter’de forma da giymiş olmasına rağmen Fatih Terim döneminde Milano’nun kırmızı tarafına gelmiş ve en başarılı yıllarını burada geçirmiştir. Uzaktan isabetli şutları ve duran toplardaki becerisi de onu başarılı yapan ekstra özellikleridir.
Orta sahanın ortasında Milan’a âşık iki oyuncu: Gattuso ve Seedorf.
Seedorf orta sahanın daha çok teknik yükünü üstlenmişken, Gennaro Ivan Gattuso da savaşçı yönüyle ön plana çıkıyordu. Clerence Seedorf zekâsı, ayaklarına olan hâkimiyeti ve uzaktan attığı şutlarla takıma büyük katkı verirken; Gattuso kısıtlı teknik kabiliyetlerine rağmen orta sahaya sertlik katması, rakibi yıldıran enerjisi ve gerektiğinde takımı ateşlemesiyle giydiği formanın hakkını veriyordu.
Pastanın üstündeki çilek

Büyük takımların kadrolarında mutlaka sansasyon yaratan, takımın yüzü olan, çok konuşulan bir oyuncu bulunur. 2005 Milan kadrosunun en ön plana çıkan oyuncusu Ricardo ‘Kaka’ Leite’ydi. Kadrodaki diğer oyunculardan daha başarılı olup olmamasından bağımsız olarak, gole yakın olması ve göze hoş gelen futboluyla takımın yıldızı unvanıyla forvet arkası pozisyonunda görev yapmış, o sezon 9 gol ve 14 asistlik katkı sağlamıştır.
Döndürmeyin Shevchenko’yu!
Takımın forvet hattını gol makinası Andriy Shevchenko ve Chelsea’den kiralık gelen Hernan Crespo oluşturmaktaydı. Ballon D’or ödüllü, Şampiyonlar Ligi ve Serie A’da gol kralı olmuş olan Shevchenko takımın birinci santraforu ve en önemli gol silahıydı. Milan tarihinde ciddi bir yer edinmiş olan Sheva, kafayla veya ayakla her şekilde gol atabilen komple bir santrafordu. Yaptığı 25 gollük katkıyla o sezonda takımın en golcüsü olmuştur.

Crespo ise özellikle Şampiyonlar Ligi’nde attığı gollerle öne çıkmış ve Tomasson ile birlikte takımın 2. santraforu olmuştur. İtalya’da geçirdiği başarılı sezonların ardından gittiği Chelsea’de bekleneni verememiş, kiralık geldiği Milan’da ise kendini yeniden bulmuş ve burada geçirdiği sezonda 17 gollük katkı yapmıştır.
As oyuncular dışında; Abbiati, Kaladze, Ambrossini, Rui Costa, Serginho, Tomasson ve İnzaghi gibi birçok takımda as oynayabilecek oyunculardan oluşan yedek kulübesiyle efsane kadro tanımının sonuna kadar hakkını vermiştir 2005 Milan kadrosu.
Hatırlanmak istenmeyen anılar..
Carlo Ancelotti’nin çalıştırdığı takım, sezon başında Lazio’yu 3-0 mağlup ederek kazanılan İtalya Süper Kupası dışında ne yazık ki başka bir kupa kazanamamıştır. Ligde Juventus’un ardından ikinci olmuş ve hiçbir Milanista’nın hatırlamak istemeyeceği 2005 Şampiyonlar Ligi finalinde, İstanbul’da Liverpool’a penaltılar sonucunda kaybetmiştir.
Efsane kadro ne yazık ki yıl sonunda efsane bir sezon geçirmiş sayılmazdı; fakat bu kadro ile kendine birçok taraftar toplamıştı. Aradan geçen zamanda Milan’ın gücünün zayıflamasıyla beraber bu taraftarların bazıları kulüpten kopsa da bizim gibi hâlâ kalbi Milan için çarpan azımsanmayacak bir taraftar kitlesi de tüm dünyada mevcuttur.
2020/2021 sezonun başlamasına az bir zaman kala umarız Milan girdiği yapılanmayla birlikte, yeniden “scudetto” mücadelesi verecek ve ileride Şampiyonlar Ligi’nde yeniden önemli başarılar elde edecektir. Ama sonuç ne olursa olsun bu camiaya olan hayranlığımız asla değişmeyecektir.
Neydi bizim sloganımız?
“Tu sei tutta la mia vita – Sen benim hayatımsın.”